Kantarın topuzu kaçtı... Eczacı da vatandaş da mağdur
Kantarın topuzu kaçtı... Eczacı da vatandaş da mağdur
2000’lerin başında 7 olan Eczacılık Fakültesi sayısının plansız ve kontrolsüzce 63’e çıkarılmasıyla binlerce meslektaşlarının işsizlik ve ekonomik krizle boğuştuğunu vurgulayan eczacılar karlılık bareminin enflasyonla uyumlu biçimde güncellenmemesi nedeniyle ekonomik olarak ayakta kalmakta zorlandıklarını söyledi.
Sorunlarını ANKA'ya anlatan eczacılar, hastanın faturasına yansıyan ilaç farkı bedeli gibi ücretler gibi kendierinden kaynaklanmayan nedenlerle de vatandaşla karşı karşıya geldiklerini belirten eczacılar, "İlaçta düşük fiyat politikası var, buna biz asla karşı çıkmıyoruz eczacılar olarak. Evet, ilaç ucuz olmalı, devlet tasarrufunu elbette yapmalı ama burada kantarın topuzu kaçtı. Vatandaşı da mağdur eder duruma dönüştü. İlaç fiyatlarının, ilaçta yokluk yaratmayacak şekilde ayarlanabilmesi lazım" dedi.
Eczacılar yaşadıkları sorunları ANKA’ya anlattı. Serbest eczanelerin ciddi ekonomik sıkıntılarla karşı karşıya olduğunu belirten İstanbul Eczacı Odası Başkanı Pınar Özcan, eczacıların çalışan, kira ve işletme giderlerini karşılayamaz duruma geldiğini, eczanesini açık tutmakta zorlandığını söyledi. Bu durumun en büyük sebebinin ise eczanelerin karını belirleyen “Eczacı karlılık baremi”nin enflasyona göre güncellenmemesi olduğunu belirten Özcan, “Şu anda eczacılar yılar öncesinin rakamlarıyla, bugünkü enfasyon ortamında hizmet vermeye çalışıyor. (Barem uygulaması) ilk başladığı zaman, düşük karlılıklı ilaçların oranı yüzde 15-20’lerdeyken diğer yüzde 80’lik kısımla eczacılar kendi işleyişlerini çevirebiliyordu. Ama geldiğimiz noktada yıllar boyunca ilaca zam yapılmasına rağmen karlılık baremleri güncellenmediği için eczacı enflasyonun gerisinde kaldı. Pek çok ilaç düşük kademeli karlılıkta, eczacı da, o düşük kademeli dediğimiz yüzde 13’lük brüt karlılıkla hizmet vermeye çalışıyor. Dolayısıyla enflayonla savaşma şansı yok. Eczacıların karlılık baremlerinin acilen enflasyon oranında bir güncelleme yapılması lazım” dedi.
Özcan, eczacılık sektöründe önemli bir belirleyici haline gelen ilaç kuru-güncel kur farkına da değindi. Sağlık Bakanlığı ilaç kurunu, son olarak bir önceki yılın ortalama euro kurunun yüzde 70’i olarak belirlemişti. İlaç kuru ile güncel kur arasındaki farkın ilaç piyasasının sorunlarını giderecek seviyeye getirilmediğini ifade eden Özcan, “Yaşadığınız bu ilaç yoklukları ya da bazı yeni moleküllerin hiç ülkeye girmemesi gibi durumlar tamamen bu bütçe uygulaması ve fiyatlandırma politikasıyla alakalı. Bütçe uygulamasından, tasarruf anlayışından çıkan şey artık pek çok sac ayağından oluşan bu sistemin çökmesine neden oluyor” diyerek şunları anlattı:
“İlaç fiyatlarının, ilaçta yokluk yaratmayacak şekilde ayarlanabilmesi lazım”
“İlaçta düşük fiyat politikası var, buna biz asla karşı çıkmıyoruz eczacılar olarak. Evet, ilaç ucuz olmalı, devlet tasarrufunu elbette yapmalı ama burada kantarın topuzu kaçtı. Vatandaşı da mağdur eder duruma dönüştü. Devlet, SGK aracılığıyla en büyük alıcı olduğu için, fiyatları düşük tuttuğu için, ilaç firmaları artık, ‘Bu verdiğin fiyat benim maaliyetini karşılamıyor, üretemem ya da ithal edemem’ seviyesine geldi. Yani bu sistem, hem eczanelerin ayakta kalmasını engelleyen, hem de ilaç firmalarının üretimi baskılaması, kısıtlaması ya da ilaçların bir kısmını getirmemesi hatta bazı yurtdışı firmalarının bazı ilaçları Türkiye’den tamamen çekmesine yol açtı. Bunun sonucu, eczacıyı da ilaç firmasını da bırakın, vatandaşınızı mağdur ediyorsunuz. Hastaları ilaca ulaşamamasına neden oluyorsunuz. İlaç fiyatlarının, ilaçta yokluk yaratmayacak şekilde ayarlanabilmesi lazım. Üreticilerin maaliyetleriyle alakalı sıkıntı yaşatmayacak durumda olmalı. İlaç kuru güncellemelerinin, özellikle böyle yüksek kur olan dönemlerde senede bir kaç defa yapılması gerek.
“Yerli ilaç sanayisinin geliştirilmesi, buraya yatırım yapılması lazım”
2010’lara kadar ilaç firmaları anlamında Türkiye çok daha farklı bir ülkeydi. İlaç sanayimiz, yerli ilaç üretim fabrikalarımızın sayısı çok daha fazlaydı. 50 civarında köklü yerli ilaç firmamız vardı. Ama zaman içerisinde, bu fiyatlandırma politikalarıyla beraber pek çok (firma) önce yabancı ortaklıklarla sonra tamamen satılmayla elimizdekini kaybettik. Yerli ilaç sanayimizi geliştirmemiz lazım. Ama şunun ayrımını yapmak lazım, siz kendi hammadenizi yeteri kadar üretemiyorsanız, hammaddeyi dışarıdan dövizle alıyorsanız yine bir ayağı topal ördek oluyor. Kendi hammaddenizi de üretebiliyor olmanız gerekir, diğer üretim işlemlerini yapabilecek tesislere sahip olmanız da gerekir. Buraya yatırım yapılması, buraya yatırımın özendirilmesi gerekir. İlaç gibi stratejik öneme sahip bir ürünün üretimiyle alakalı fabrikaların, tesislerin yapılması çok kıymetli, önemli. Fakülte konusunda değindiğimiz olay da buydu aslında. Bu kadar çok eczacılık fakültesine ihtiyacımız yok bizim, zaten işsiz 10 binlerimiz var şu anda. Bunların bir kısmının AR-GE merkezine, üretim tesislerine ya da klinik çalışmalara ayrılması ve desteklenmesi lazım devlet tarafından da ki, döviz endeksli politikadan dolayı bu ilaç sıkıntısını yaşamayalım. Kendi ilacımızı, kendi hammademizi üretebilelim, çok daha ucuza mal edelim"
Ergen: Ekonomik sıkıntılar küçük sermayeli eczanelerin, aynı bakkalların marketlere karşı boynunu bükmesi gibi, gitgide küçülmesine neden olacak
Kağıthane’de yer alan eczanesinde hastalara hizmet veren eczacı Şebnem Ergen, sektörde yaşanan ekonomik sıkıntıdan en çok düşük sermayeli, küçük eczanelerin etkilendiğini ifade etti. Ergen, “Eczacılığın karlılığı daraldıkça bu eczacıların boynunu bükmeye devam edecek. Daha küçük sermayeli eczanelerin, aynı bakkalların marketlere karşı boynunu bükmesi gibi, gitgide küçülmesine neden olacak” dedi. Büyük sermayesi olmayan eczanelerin ilaç temin etmekte zorluklar yaşadığını aktaran Ergen şöyle konuştu:
“Düşünün ki 100 bin liralık pahalı, özel bir ilaç. Eczacının önce bunu alabilmesi lazım. Aldıktan sonra hastasına vermesi lazım. Sonra da fatura edip, devletten ya da sigorta şirketinden, belli zaman aralıklarından sonra geri alması lazım. Eğer karlılığınız bu sermayeye yetmeyecek durumdaysa, ki şu an biraz öyle, haliyle o zaman bazı eczacıların ekonomik gücü, özellikle bu özel, pahalı ilçaları tedarik etmekte çok zorlanabiliyor. Normalde bu tarz kalemlerde en az 1-2 tane bulundurmak, ya da hızlı sirkülasyonu olan ürünlerde yüzlerce bulundurup hastayı bekletmemek, hastaya ilacı hemen tedarik etmek olası bir (durumdu). Ama şu an sermayeler küçülüyor, bütçelerimiz daralıyor, o yüzden ya sipariş verip hastayı bekletmek durumunda kalıyoruz, ya da ürün bütçemiz için biraz fazlaysa o zaman hızlıca bunu tedarik edebilecek bir eczaneye yönlendirmek zorunda kalabiliyoruz”
“Sahada en çok yaşadığımız sorunlardan biri, ‘Bu parayı neden alıyorsun?’ sorusu"
Eczanelerin, SGK tarafından alınan ve faturaya yansıtılan ücretler nedeniyle sık sık vatandaşın tepkisiyle karşılaştıklarını ifade eden Ergen vatandaşlarda da, bu ücretlerin eczanenin inisiyatifine alındığı düşüncesinin olabildiğini, bu durumu vatandaşa anlatmakta zorluk yaşadıklarını söyledi.. “Sahada en çok yaşadığımız sorunlardan biri de, ‘Bu parayı neden alıyorsun?’ (sorusu). Çünkü, provizyon alınsa da, SGK ilçalarımızı karşılasa da, hastanın ödemekle mükellef olduğu belli bedeller var. Bunların içerisinde, reçetenin katılım payı, reçete hizmet bedeli, muayene paraları ve ilaç farkları var. Bunları anlatmak güç olabiliyor. Hastalarda devamlı fazla bir ücret ödeme ya da bir yerlerde hata olduğu düşüncesi oluyor... Mesela muayene bedeli bize ait bir para değil, vatandaşın devlete ödemekle mükellef olduğu bir para. Fakat maalesef muhatapı biziz. (Vatandaşla) çatışmalara neden olabiliyor” diyen Ergen eczacıların karşılaştığı bir diğer sorunu ise, “Doktor ve hastane onayı olmadan ilaç veremiyoruz ve bu konuda da çok katı kurallar var. Fakat bazen bu kural yokmuşcasına talepler oluyor. Adet bazında, ilaç adı bazında, marka bazında ; ‘Bunu vermelisiniz’, ‘Bu kadar tane vermelisiniz’, ‘O ilacı değil, bunu vermelisiniz’ diye” şeklinde aktardı.
"Biz nasıl bir polisin, bir hakimin, bir avukatın görevini biliyorsak, eczacılık mesleğinin de ciddi çerçeveleri olduğunu, eczanelerin market olmadığını, keyfi ürün satmadığımızın ifade edilmesi lazım"
Ergen, eczacıların hastalarla karşı karşıya gelmesine neden olan bu sorunların çözümü için, ücretlendirilmelerin sadeleştirilmesinin ve eczanelerin yetki ve hizmet verme kuralları bakımından bilgilendirilmesi gerektiğini söyledi. Ergen şöyle konuştu:
“Bizler çok belirgin, çerçevesi belli bir takım online sistemler üzerinden bu işlemleri yapıyoruz ve bir inisiyatif kullanmıyoruz. İstiyoruz ki, regülasyonlarımız, bazı mecburiyetlerimizin bizim şahsi seçimlerimiz değil, aslında devletin koyduğu kurallar nezdinde olması gerektiği (vatandaşa) ifade edilsin. Eğer hasta alması gereken hizmetin doğrusunu bilmezse CİMER’e yazabiliyor. İlçe sağlık ya da bazı amir kurumlara şikayet edebiliyor. Sonun doğrunun o olduğunu öğreniyor ama bir sürü kurum da bu arada zaman kaybetmiş oluyor. Biz nasıl bir polisin, bir hakimin, bir avukatın görevini biliyorsak, eczacılık mesleğinin de çok ciddi çerçeveleri olduğunu, (eczanelerin) market olmadığını, keyfi ürün satmadığımızı ifade eden bir sistem bizim için çok büyük bir destek olacaktır”
SGK ödemeyi muadil ilaç üzerinden yapıyor, vatandaş muadili istemiyor
SGK'nın, ilaçların geri ödemesini “muadil” ilaçlar arasında en düşük fiyatlı ilaç üzerinden yaptığını, fiyat farkını ise vatandaşın ödediğini anımsatan Ergen, vatandaşın faturasına yasıyan kalemlerden olan ilaç fiyat farkının vatandaş tarafından, eczaneler tarafından ekstra olarak talep edildiği şeklinde algılanabildiğini ve tepkilere neden olduğunu söyledi. Ergen konuya ilişkin, “Eczacının inisiyatifiyle başka bir ilaç vermeye çalışıyormuşuz ya da bizim için daha avantajlı bir ilaç vermeye çalışıyormuşuz ya da aslında doktorun takdir ettiği bir ilaç yazılmış olmasına rağmen ekstradan fazla para alıyormuşuz gibi bir imaj doğuyor. Her hastayla çok uzun süreler geçirmek zorunda kalıyorsunuz, bunu emin olarak anlattığınızı hissedebilmek için. Çünkü bazen emin olmadıklarında bir şikayet unsuruna dönüşebiliyor” derken bir diğer eczacı Müfide Atalay da hastalara, reçete edilen ilaçların düşük fiyatlı muadillerinin bulunduğunu, fark ödemek istemeyen hastalara bunları da alabileceklerini söylediklerini ancak özellikle aynı ilacı uzun süredir kullanan hastaların muadil ilaç almayı kabul etmediklerini aktardı. Atalay, ilaçların muadillerinin Sağlık Bakanlığı tarafından belirlendiğini belirten Atalay, “Eşdeğer olduğu için devlet onu muadil kabul etmiş zaten. (Hasta) eşdeğeri kabul edip de farkı ödemeden daha ucuzunu alsa rahat eder. Ama doktorum bana bunu yazmış diye onu istiyor” dedi.
Muadil ilaç konusunda sık sık sorun yaşadıklarını söyleyen Atalay, depolarda bulunmaması nedeniyle temin edemedikleri durumlarda da hastaya ilacın muadilinin vermek durumunda kalabildiklerini ancak bu noktada da sıkıntıların yaşandığını ifade ederek yaşadığı bir olayı şöyle anlattı:
“Nöbette bir reçete geldi. Bir ilacın eşdeğerini (muadilini) vermek zorunda kaldık, çünkü doktorun yazdığı elimizde yoktu, piyasada yoktu. Hanımefendi eve gitti, 2 saat sonra telefon açtı. Kıyameti koparıyor, ‘Beni mahvettiniz, karaciğerime dokunur, doktorum bunu istemedi’ (diye). Bir de baktım ki CİMER’den şikayet gelmiş. İlçe Sağlık Müdürlüğü savunmamı istedi. Birşey çıkacağını sanmıyorum, haklıyız çünkü. Muadil verme yetkimiz var. Ama hastayla karşı karşıya kaldık, bütün gecemiz ziyan oldu, müşteriler tedirgin oldu”
Sorunlarını duyurabilmek için basın açıklaması yaptılar
İstanbul Eczacı Odası, eczacılık alanında yaşanan sıkıntıları gündeme getirmek amacıyla hafta içinde de basın açıklaması gerçekleştirmiş, “Mesleğimizin geleceği hakkında endişeliyiz... Ülkemizin diploma fabrikasına dönüşmüş fakültelere değil, nitelikli eczacılık eğitimi veren, eczacı akademik kadrolar yetiştiren, AR-GE ve klinik çalışmalar yapan fakültelere ve birimlere ihtiyacı vardır. Ülkemize gerçek ekonomik girdi, gerçek itibar, fakülteleri ticarethaneye çevirerek değil, ilaçta dışa bağımlı olmaktan kurtularak, şifa bekleyen hastalarımızı ilacına kavuşturarak olur” demişti.
Yeni keşfedilen 168 ilaçtan sadece 10 tanesi Türkiye pazarına girdiğine dikkat çeken eczacılar, taleplerini şöyle sıralamıştı:
"Eczacılık fakültelerinin en az yarısı ilaç AR-GE merkezlerine veya akademisyen yetiştiren kurumlara hızla dönüştürülmeli,
Teknik ve akademik koşulları bilimsel eczacılık ilkeleriyle eczacı yetiştirecek koşullara ve akreditasyona sahip olmayan vakıf üniversitelerinin eczacılık fakültelerinin, yurtiçi kontenjanları en az yüzde 50 oranında azaltılmalı,
Tek bir eczacılık fakültesi daha açılmamalı,
Uluslararası öğrenci kontenjanı Tıp ve Diş hekimliği Fakültelerinde halen uygulandığı gibi, yurtiçi kontenjanının yüzde 50'sini aşmamalı,
Nitelikli ve yetkin mezunların yetişmesi için eczacılık fakültelerine giriş başarı sıralaması ivedilikle 60 bin seviyesine çekilmeli,
Kamu otoritesi, kendi elleriyle yarattığı işsizlik sorunun çözümü için üzerine düşeni yapmalı, kamuda eczacı istihdamını artırmalı ve ilaç sanayiinde zorunlu eczacı istihdamı sağlamalı.
Açıklamada ayrıca, üniversitede eczacılık gibi laboratuvar gerektiren alanlarda tercih yapacak öğrencilere yönelik de, “Mezuniyet sonrası istihdam imkanlarına ve oranlarına, akademisyen sayısı ve niteliğine, mesleki eğitim için laboratuvar ve benzeri yeterli kapasite ve donanıma sahip olup olmadığına, fiziki koşullarının hangi sayıda ve kaç ayrı fakülteden öğrenci ile paylaşılmak zorunda kalınacağına lütfen çok iyi analiz ediniz” uyarısı yapılmıştı.
İstanbul HABERİ
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.
